.

   
  endüstri ve makine mühendisliği portalı
  ergonomi
 
ergonomi ile ilgili herşey...     



Ergonomi Nedir?

Kategori: Ergonomi

1.1.       ERGONOMİNİN TANIMI

Ergonomi, Fransızca  “ergonomi” sözcüğünden  dilimize ergonomi okuyuşu şeklinde geçmiş olup aslında eski  Yunanca iş anlamına gelen  ERGON ve doğal yasa veya düzen anlamına gelen NOMOS ‘tan  türetilmiş bir sözcüktür.

Ergonomi; işletmede gerek çalışma koşulları, gerekse üretkenliği iyileştirme açısından işin nicelik ya da nitelik olarak incelenmesidir. İşçiler ve iş çevresiyle aralarındaki optimal ilişkinin başarısıyla ilgili bir bilim dalıdır.

Prof. Dr. Bedri Işıl “Ergonomi”adlı kitabında ergonomiyi şöyle tanımlamaktadır.

Ergonomi;  araç,gereç ve makinaların insan tarafından maksimum konfor emniyet ve temkinlikle kullanılabilmesi için gerekli olan ve insanların bilimsel özelliklerine ait bilgilerin toplamıdır. A.Wismer’ e göre ise ergonomi; iş-insan ilişkilerinden doğan problemlere uygulanabilen bir teknoloji olarak kabul edilmekte, bu nedenle çalışan insana yönelik etüd ve çalışmalar şeklinde tanımlanmaktadır.

ODTÜ  Endüstri Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi  End.Y. Müh. Ekrem Sarısoy’ un  bir bildirisinde de  belirttiği gibi; ergonomi, insan ve çalışma ortamı arasındaki bilimsel ilişki olarak tanımlanabilir. Burada çalışma ortamından kasıt sadece insanın içinde bulunduğu ortam değil buna ilaveten kullandığı makina, alet ve malzemeyi, çalışma metodunu, organize eden  ergonomi, teknolojiden biyolojik (fizyoloji)  ve toplumsal bilimlerden (psikoloji, toplum bilim)  alınan yöntemlerin kesişme noktasındaki çalışma konusunda, insanın karşılaştığı sorunlara bir yaklaşım biçimidir. Ergonomi, işi insana uyarlamak için bir araştırma ve eylem programı içerir; ergonomi kavramı, işçinin kullandığı araçlarla gereçleri, çalışma yöntemlerini, işin gerek bireysel gerek küme çalışması düzeyinde tasarımlanıp örgütlendirilmesini kapsar. Çalışma araçlarıyla gereçlerinin insanın gövde yapısı ile onun iç işleyişine uygun düşecek bir biçimde düzenlenmesi, işin bireysel yeteneklere olduğu kadar genellikle insan doğasına da uygun olarak düzenlenmesi, makinaların çalıştırma düğmesi ya da kollarıyla denetim göstergelerinin en uygun bir düzen içinde bulunması, devinimlerin en az yorgunluk doğuracak biçimde bölünüp düzenlenmesi, elverişli ışık, ses, havalandırma, ısı, nem gibi çalışma koşullarının sağlanması ergonominin başlıca koşulları arasındadır.

Makina ve araçlar düzenlenirken veya işyeri planlanırken, ergonomik kurallara göre düzenleme ve planlama yapılırsa, iş ile işçi arasında iyi bir uyum sağlanması  ve böylece en az yorgunlukla, en yüksek verime ulaşma sorunu daha kolay ve daha ucuz çözümlenir.

İş ortamı insan davranışlarını etkileyen çok değişik faktörleri içerdiğinden, ergonominin ilgi alanı gittikçe genişlemektedir.  Ergonominin temel amacı, bireylerin ve onların iş çevreleri ile aralarındaki ilişkinin optimal olmasını sağlamaktır. Ergonomistler iş sistemlerini yeniden inceleyip, sistemdeki iş streslerini minimize etmeye uğraşırlar.  Ergonomi prensipleri aşağıdaki alanlarda uygulanır;

Ø      Dizayn etme, değişiklik yapma, düzenleme yapma, yüksek ürün prodüktivitesi, iş yaşamı ve ürün kalitesini arttırmak için ekipmanların bakımında,

Ø      Kolay ve hızlı işlem,servis ve bakım için iş alanlarının dizaynında,

Ø      Operatörler ve makinalar arasındaki görev tahsisatını içeren iş metodlarının düzeninde,

Ø      Yüksek prodüktivite ve işçilerin güvenliği için işyerlerindeki fiziksel faktörlerin (sıcak,soğuk, gürültü, nem, aydınlatma, titreşim) kontrolünde.

Ergonomi sadece işle ilgili problemleri değerlendirmek değil ayrıca bir çözüm bulma branşıdır da. Ergonominin amacı,  işçinin refahını ve prodüktiviteyi, iş streslerini azaltarak optimize etmektir. Ergonomi buluşları, tıbbi müdahaleye gerek kalmadan, herhangi bir kaza oluşmadan, önceden önlem almaya yöneliktir.

İş yerlerindeki stres faktörleri ise şunlardır;

Ø      İşyerlerinde kullanılan araç-gereçlerin miktarı ve karmaşıklığı,

Ø      Yapay çevre koşulları (gürültü, titreşim, zehirli materyaller, vs.)

Ø      Mental ve fiziksel iş yükü.

Ergonomi uygulamalarının sonuçları ise şöyledir;

Ø      Yapılan işin, işçilerin bedenleri ve performansları üzerindeki etkilerinin anlaşılması,

Ø      İşin, işçi üzerindeki uzun dönemli potansiyel veya kümülatif etkilerini önceden tahmin etmek,

Ø      Bir işin yapılması için iş yerinin ve/veya araçlarının, işçilere uygunluğunun saptanması,

Ø      Prodüktivitenin geliştirilmesi ve işçilerin refahının sağlanmasında “personelin göreve uyması” veya “görevin personele uyması” yolunun optimal olanının seçimi.

Bu tarz bir girişimin sonucunda, işçi kapasitesi ve işin gerektirdikleri arasında iyi bir uygunluk sağlanabilir.

1.2.       ERGONOMİNİN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİKTEKİ YERİ

Ergonomi çok geniş bir bilim dalı olduğundan  başarılı ergonomik programlar, sınırları çok geniş olan bu bilimi anlayıp, tüm alanından yararlanmaya çalışan ergonomik çözümler araştırmaya yöneliktir. Bu yüzden eğer bir mühendis, mühendislik dışı faktörleri (veya bir psikolog, psikolojik olmayan faktörleri) göz ardı ederse yapılan değerlendirmeler kısa dönemli olacaktır. Bu değerlendirmeden de, işin gerektirdikleri ve insan kapasitesi ile  limitlerinin tutarlı bir şekilde karşılaştırması beklenemez.

İş ortamı insan-makina sistemlerinin “makina” bölümüne indirgenemez. Çünkü işi koşullandıran, kuşkusuz, her zaman çevre sıcaklığı ve gürültü, oturma yerlerinin biçimi ve bedenin sıkıntılı konumu, işaretlerin ve kumanda öğelerinin düzenlenişidir. Bütün bu çözümleme konuları ile ergonomi uğraşır. Ayrıca işi koşullandıran etkenlere; işin bölünmesi, görevlerin küçük parçalara ayrılması, ara dinlenme sayısı ve süresi, yönergelerin sayısı ya da çokluğu, yapılan işin sonuçlarını bilme ya da bilmeme, yapılan işle alınana ücret arasındaki ilişki, vb. eklenebilir. Bütün bunlar işletmede özel bir “ergonomi” servisi kurma yerine, işletmenin bütün bölümlerine (özellikle iş organizasyonu bölümüne) ergonomik yaklaşımın girmesini sağlamanın daha yararlı olacağını gösterir.

Bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi sonucu, gittikçe daha kompleks makinaların dizaynı ve bunların ayrıntılı işlerde kullanılması olayı, insanın çalışma şekil ve standartlarının daha hassas bir biçimde incelenmesini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra hafifmiş gibi görünen ancak monotonluk ve dikkat unsurunu içinde bulunduran işler de bir takım ruhsal bozukluklara yol açmaktadır. Ayrıca yapay ve doğal çevre şartlarının da çeşitli faaliyetler üzerinde önemli etkisi vardır. Üretim tekniklerinin gelişip, makinaların daha kapsamlı hale dönüşmesi yatırımın tutarları  ve maliyet artışı konularını beraberinde getirir. Bu sebeple teknoloji seçimi çok önemlidir. Teknik zorunluluklar ve özellikle ekonomik şartlar, yatırımlardan devamlı ve maksimum bir şekilde yararlanmak için o tesisin 24 saat aralıksız çalıştırılmasını gerektirir. Böyle bir durum ise vardiya sistemi ve gece çalışmalarını ve  dolayısıyla işçilerde devamsızlık , işi bırakma  gibi önemli maliyet artışına sebep olur.

İşletmelerde verimliliğin arttırılıp karın yükseltilmesi için,insan sağlığı pahasına üretim temposunun hızlandırılması, aşırı işbölümü, gürültü, toz, titreşim, ışık , dönüşümlü vardiya sistemi gibi durumların işçiler tarafından iyi karşılanmaması, çalışma şartlarının incelenmesi ve üretim araç ve gereçlerinin dizaynına ilişkin bazı çalışmalar olması gerekliliğini doğurmuş ve bu tarz bir düşünüşün geliştirilmesini zorunlu kılmıştır.

Yukarda bahsedilen ihtiyaçlardan doğan ergonomi bilimi, bir üretim ünitesinin etkinliğinin arttırılmasına yönelik olduğu kadar çalışanların iş yüklerini azaltmayı da hedeflemektedir. Baş döndürücü bir hızla  gelişmekte olan teknolojiyi kullanmakta olan insanoğlu da Ergonomiye ne kadar gereksinmesi olduğunu anlamıştır. Artık bilimsel çalışmalar, Ergonomi ile aynı paralellikte gelişmekte olup birbirlerini besleyerek  yeni dünyayı biçimlendirmektedirler. Ergonomik düzenlemeleri  uygulayacak olan en uygun mühendislik de endüstri mühendisliği  olduğundan  ve bu bilim dalının yerinin  ve öneminin tartışılmaz olduğu böylece ispatlanmıştır.

 

2.         İŞTE DURUŞ ŞEKLİ (İŞ POZİSYONU)

İş pozisyonu çalışırken vücudun hareketli uzuvlarının aldığı duruş şeklidir. İş karşısında duruş şekli, vücut çatısını teşkil eden uzuvların bir bütün halinde ve birbirine destek olacak şekilde işin gereği olan pozisyonda durum almasıdır.

Bu duruş vücudun çevreden aldığı uyarılar ve işe hazırlanış hareketleri ile bir bütün teşkil eder. İşin başından sonuna kadar mekan içinde vuku bulan hareketler ve tavırlar fiziki faaliyetin temelini oluşturur.”

İş duruşu bir taraftan insan vücudunun anotamik ve fizyolojik karakteristiklerine, özel denge kurallarına, fizik ve Biomekanik kanunlara tabi iken, diğer taraftan kişinin yapacağı işlemlere bağlıdır. Nitekim ağır bir yükü taşırken, bir işlem yaparken ya da araba sürerken aynı şahıs değişik hareketler yaparak çeşitli pozisyonlara girer.Üretim işlerinde mekanizasyonunun artması sayesinde ağır ve yoğun bir takım işler (Örneğin malzeme taşıma ve yerleştirme işleri) büyük ölçüde azalmıştır.

Ancak gerek imalat sanayiinde ve gerekse yönetime ilişkin büro işlerinde, çoğalan iş şekil ve türlerine paralel olarak, işçilerin katlanmak durumunda oldukları zor ve yıpratıcı iş pozisyonları göz önüne getirilirse, mekanizasyonun işleri azaltıp kolaylaştıracağından şüphe etmek gerekir. Örneğin, oto montajında diz çökerek ya da yarı eğik pozisyonda yapılan çalışmalar, teknik ressamların veya mekanik montörlerinin belirli şekilde durum almaları, sekreterlerin daktilo karşısında, montörlerin montaj masasında aynı pozisyonda uzun süre çalışmaları...vb. Kasların kısa sürede yorulmasına neden olur ayrıca bu zorunlu duruş şekillerinin uzun sürede çok çeşitli olumsuz etkiler yaratır. Kan dolaşım sisteminin aşırı zorlaması sonucu meydana gelen ödem ve varisler, omurgadaki çeşitli bozuklukları, disk kaymaları, mafsal çarpıklıkları vb. bunlardan bazılarıdır. Görüldüğü gibi çalışırken katlanılan zorunlu pozisyonlar uzun dönemde çok önemli şekil bozuklukları ve hastalıklar yaratır.

2.1.       UYGUN DURUŞ KRİTERLERİ

Ergonomik açıdan işçinin ya da kötü iş duruşunu tayin eden değişik kriterler vardır.Bunlardan bazıları bütün işlere uygulanabilen anlamlı genel kriterlerdir.

Ø      “Enerji harcama açısından” işçinin iş başında belirli bir pozisyonda durma  zorunluluğu nedeni ile harcanan ek enerji, o işin ağırlık ve yoruculuğu hakkında her zaman kesin bir fikir vermez.

Ø      Kalp frekansı: Kalp frekansları, yapılan işin durumu ve yoruculuğu hakkında araştırmacıya oldukça güvenilir bir fikir verebilir. Bu yolla işçinin iş için harcadığı enerji miktarı yanında vücut organlarının kalp seviyesinde  yüksekliği, çeşitli adale gruplarının gerilmeleri ve hidrodinamik kurallara göre kalbin en uç noktadaki hücrelere kadar kan pompalama sırasında kan damarlarının iş yüzlerine yüklenen basınç konusunda da yararlı bilgiler alınır.  Bununla beraber, uygun bir duruşla her zaman hidrodinamik şartlar tam olarak sağlanamaz. Örneğin, ayakta eğilmiş vaziyette dururken vücudun büyük kısmı kalp düzeyinde olduğu halde, omurganın gerilmesi ve omurga diskleri arasında basıncın artması vücutta olumsuz etki yaparak yorulma ve tutukluğa sebep olur.

Ø      Elektromyografi: Elektromyografi metodu ile kasların gerilme dereceleri tespit edilerek, yorulma belirtileri objektif olarak saptanabilir. Fakat bu metotla işçinin iş duruşuna destek sağlayan (katılan) tüm adalelerin yorulma durumlarını tespit etmek mümkün değildir. Özel hallerde bazı adale grupları hakkında bilgiler almak şüphesiz çok yararlıdır ancak herhangi bir yanılgıya düşmemek için bu sonuçları diğer bazı kriterlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Örneğin normal oturma durumunda omurga dik ve az bir yükleme maruzdur. Durum genelde iyidir ancak bir süre sonra bel ve ayaklar uyuşur ve sıkıntılı bir durum yaratır.

Ø      Subjektif Kriterler: Yapılan işin subjektif yönü çok önemlidir. İşçi zevkle yaptığı tehlikesiz bir iş karşısında kendinden emin ve rahattır. Tehlikeli kirli işler işçide ürkeklik ve huzursuzluk yaratır.

2.2.       İŞ DURUŞUNU BELİRLEYEN FAKTÖRLER

İş başında çalışan işçinin iş duruşunu doğrudan etkileyen temel faktörler şunlardır:

Ø      Görüş şartları:  Yapılacak işin detaylarının inceliği göz-iş mesafesini tayin eder.İşin baş ve göz ekseninin normal doğrultusunda bulunması gerekir. İş, işçinin ufak baş ve göz hareketleri ile görebileceği bir konumda bulunmalı.

Ø      Vücudun işe göre durum alması: Bazı hassas ince işler genellikle bedensel hareketten ziyade vücudun belirli bir pozisyonda sabit tutulmasını gerektirir. İş hassaslaştıkça vücut ekseni işe karşıdan ve uygun yatkınlıkta olmalı.

Ø      İşe kuvvet uygulanması: Kumanda kollarının karşı direnci, aletlerin ve yer değiştirme zorunluluğu olan malzemelerin ağırlığı dolayısıyla işçi tarafından uygulanacak kuvvetin miktar seviyesi ve yönü işe uygun şekilde düzenlenmeli, Vücut dengesi bozulmamalı.

Ø      İş mahallinin düzenlenmesi:  İş yapılan tezgah ya da montaj masasında çalışma düzeni, malzeme makine ve aletlerin durumu iş durumuna ve işlem sırasına uygun düzenlenmeli.

Ø      İşin temposu:  İşin gereğine uygun olmalıdır.

Yukarıda sıraladığımız hususlar göz önünde bulundurularak, işçinin yorulmadan daha verimli şekilde çalışabilmesini temin amacı ile, işçinin iş karşısında uygun bir pozisyonda durması sağlanmalı. Bu duruş düzenlenirken vücut dengeli olmalı, dolaşım sistemi zorlanmamalı ve iş duruşu sık sık değiştirilmelidir. Yani işçi bazen oturarak bazen ayakta çalışabilmelidir.

Yukarıda bahsettiğimiz kriteri uygulamaya koyarken özetle şu hususlara dikkat edilmelidir:

Ø      Hareketler kuvvetle değil, insanın yapısına uygun yumuşak bir esneklikle yapılmalıdır. Bunun için dikey hareketler yerine yatay, doğrusal hareketler yerine devirli, içten dışa değil dıştan içe, itme yerine çekme hareketleri tercih edilmeli.

Ø      Hareketlerin kontrolü değil serbest ve otomatik olarak yapılabilmesi çareleri aranmalı, bunu sağlamak için; işlem görecek parçaları otomatikman kullanım pozisyonuna getirecek sevk edici, oluklu malzeme kutu ya da kasalarından yararlanmalı, işi bitenler eski yerlerine gidebilmeli.

Ø      Lüzumsuz hareketler ekarte edilmeli, zorunlu hareketler en aza indirilmeli bunun için; birkaç parçanın bir defada alınıp kullanılmasını sağlayan düzen geliştirilmeli, malzemeyi işleme durumunda tutacak taşıyıcı ya da mengene kullanılmalı.

Ø      İşin en kısa yoldan ve devamlı olarak yapılması çareleri aranmalı.

Ø      Yapılacak işe uygun ve en az miktarda kas ya da kas grubu kullanmalıdır.

Bahsedilen kriterler seri üretimde veya montaj masalarında oturarak çalışan işçinin pozisyonuna kolaylıkla uygulanabilir.

Genelde duruma göre hareket etmeyi ve güç kullanmayı gerektiren diğer üretim faaliyetlerine bu kriterleri tümü ile uygulamak her zaman mümkün değildir.

Bu nedenle ergonomist bu gibi durumlarda deneyim görgü ve bilgilerine dayanarak en uygun çözüm yollarını arayıp bulmak durumundadır.


 1.         İŞ ARAÇLARININ YA DA ALETLERİNİN BOYUTLARI

İşyeri tasarımında, ya da insanların araç ve gereçleri kolaylıkla kullanabilmelerini sağlamak için, bu araç ve gereçlerin, insanın anato­mik, fizyolojik ve psikolojik özelliklerine ve kapasitesine uygun olarak ta­sarımlanması gerekir.Çalışanın boyuna göre çok yüksek veya alçak olan iş tezgahı, kendine uzakta kalan alet ve kumanda kolları sebebiyle, eğilme, uzanma, kalkma gibi hareketler işçinin duruş dengesini bozar ve yorgunluğa yol açar.  Aynı şekilde alet saplarının gereğinden ince ya da kalın olması, ayar düğmelerinin, direksiyon simidinin çok küçük veya büyük olması onların avuç içinde tam güçle kavranılmasını engeller, bir oto kaportasının yeterince açılamaması o motor üzerinde yapılacak bir arıza giderme çalışmasını zorlaştırır.

Çalışma yerlerinin düzenlenmesinde insan ölçülerini göz önüne alı­nırken insan, yeni baştan tasarlanamayacağına göre onun ölçülerinin dağılımının bilinmesi makinelerinin ve dolayısıyla insan-makine sistemleri tasarımının ön koşuludur.

İş hayatında iş tezgahının düzenlenmesi aletlerin ve makinaların yeri, ağırlıklarının ve hızlarının tespiti gibi işlerin çoğu zaman ampirik olarak yapıldığı görülmektedir. Bu tür hareketler şüphesiz zaman kaybına, lüzumsuz kuvvet harcamaya ve gereksiz malzeme hareketine neden olur, dolayısıyla iş gücü verimliliği düşer. Kurulmuş bir düzenin sonradan şartlara göre değiştirilmesi zor ve masraflıdır, bu sebeple iş tezgahı daha henüz tasarım safhasında iken ergonomik esaslara uygun olarak düzenlenmelidir.

İş düzeni, araç ve gereçlerin boyut, ağırlık ve biçimleri, o üretim yerinde çalışan insan kitlesinin antropometrik ve biomekanik nümerik verilerine dayandırılmalıdır.

Ticari amaçla üretilen mallar içinde antropometrik ölçüler çok önemli bir konudur. Örneğin, kaç numara veya hangi boyda elbise ayakkabı ya da alet üreteceğimizi planlayabilmek için, evvela bu talebin piyasalarda hangi boydaki, ağırlıktaki...vb tüketicilerden geldiğini bilmemiz gerekir. Bu çalışma ve araştırmalar için istatistiki metodlar bize büyük kolaylıklar sağlar.

3.1.       ANTROPOMETRİK VERİLER              

Antropometri Yunanca Antrops (insan) ve Metikos (Ölçü) sözcükle­rinden oluşan ve insan vücudunun ölçülerini konu edinen bir bilim dalı­dır. İnsanlar tarafından kullanılmak üzere tasarlanan objelerin ölçüleri insan ölçüleriyle ilgilidir. İnsana yakın çevrenin tasarlanması, insan vücudunun strüktürünü, ölçülerini ve hareketlerinin sınırlarını bilmeyi gerektirir İnsan vücuduna ait çeşitli organların ölçülerini elde ederken bu ölçü­lerin çeşitli topluluklar, meslekler, yaş ve cinse göre farklı oluşlarını, etkileyen etmenlerin araştırılması da antropometrinin araştırma konula­rı arasına girer.

Bunlar iki türdür, kemik uzunlukları ve mafsallar arası uzunluklar. Bu veriler biomekanik esaslara dayalı olarak kişinin maksimum uzanma imkanını ve normal duruş eksenine göre vücut hareketli uzuvlarının ulaşabileceği alanları belirler.

3.1.1.      Antropometrik  Verilerden Yararlanma

Mafsal hareketlerinin maksimal alan genişlikleri ölçülebildiği için bilinmektedir. Ancak, bu durum yaşa, yetişkinliğe göre değişmekte olduğundan, ayrıca montaj masasından (iş yerinden) uzak noktalardaki iş hareketleri ile mafsal hareketleri arasında yakın ilişki bulunmadığından söz konusu ölçüler uygulamada fazla kullanılamaz. Çoğu kez iş yeri düzenlemelerine konfor açısından bakıldığı için iş yerleri ve bürolarda biraz genişlik aranır. Bu nedenle içinde çalışılan bir mekanın kol veya bacak uzunluklarına göre hassas bir şekilde hesaplanması çoğu defa teorik düzeyde kalır.

Bu nedenle mekan düzenlemeleri yapılırken genel olarak ana kas gruplarını rahat ettirecek yan onların fazla gerilmesine kasılmasına sebebiyet vermeyecek , sinir ve kas basıncını arttırmayacak dolayısı ile kişi üzerinde yorgunluk ve ağrı yaratmayacak ölçü ve sınırlar içinde kalınmaya çalışılır. Bu konuda araştırma yapan Rebiffe oturarak çalışma durumunun konfor şartlarını incelemiş, oturma yerinin mafsal hareketlerini engellemeyecek şekilde geniş ve rahat olması, ayaklarının baldıra ve baldırın da vücudun esas üst kısmına rahat destek sağlayacak şekilde durması gerektiğini belirlemiştir.

Antropometrik değerler ait oldukları toplumun cinsiyet farklılıkları, yaş ve toplum özelliklerine bağlıdır.

Ayrıca toplumları oluşturan insanların antropometrik ölçüleri de çok farklı olduğundan kişilerin tek tek ölçülerinin tespiti hem zor ve hem de bilimsel açıdan bir anlam taşımaz. Bu bakımdan sonuçları istatistiki bir şekilde tespit ve yorumlamak gerekir. Bunun için de genel olarak en küçüklerin %5’i ve en büyüklerin %5’i dışarıda bırakılacak ana kitleyi %90 kapsayan varyasyonların indice değerleri dikkate almak gerekir.

Pratikte bir iş yeri dizaynı yapılırken o iş yeri planına göre orantılı olarak küçültülmüş bir maket yapılır ve içine küçültülmüş genelde üç boyutta (büyük, orta, küçük) hazırlanan mankenlerden yararlanılır. Ancak mankenler kullanılarak yapılan etüt o işin biomekanik zorlukları ve özellikleri hakkında tam bir bilgi veremez.

Bu nedenle iş alanlarının boyutsal sorunları, iş yer şartları ve o işe ait iş etüdleri şile birlikte yapılırsa konu daha hassas ve gerçekçi olarak çözümlenmiş olur.

Rebiffe’ in bu konuda yaptığı çalışmalar sonucunda önce işçinin en önemli iş şartlarının düzenlenmesini hedef alan yeni bir met od geliştirilmiştir. Rebiffe’ ye göre iş yeri düzenlenmesine ilk olarak görüş şartları ve gözün iş karşısındaki bakış açısı belirlenmeli, ikinci olarak çeşitli eklemlerin boyları ve birbirine destek olacak şekilde en uygun duruş şekli düzenlenmeli, daha sonra işçinin rahat çalışmasını sağlamak için oturma yeri ve iş tezgahı kumanda aletlerinin yerleri gibi araçların şekil ve yerleri belirlenmelidir. Atölyelerin, çalışma yerlerinin, makinaların, aletlerin, kumanda tertibatlarının boyutsal sorunlarının tasarımı ve düzenlenmesi için çok çeşitli standart ve doneler geliştirilmiştir.

Şartları iyi belirlenmiş bazı rutin işlerde bu standart ölçülerden kolaylıkla yararlanılır., komplike işlerde ise boyutsal konularda çeşitli uyumsuzluklar olabilir. Bu sebeple bu gibi durumlarda işin karakteristiğine uygun gerekli değişiklikler yapılarak uyum sağlamaya çalışılmalıdır.

3.2.       ETKİN ÇALIŞMA ALANI ÖLÇÜLERİ

Etkin çalışma alanı vücut hareketli organları ile yoğun olarak çalışabilen alan olarak tarif edilir.Boyutlar biraz yukarıdaki ölçülere nazaran daha az belirgindir. Bu ölçüler işçinin normal iş düzeyini, sandalye, tezgah ve ya masasının yüksekliğini, kumanda tablosu ve düğmelerinin mesafelerini alet ve malzemelerin yerlerini..vb. belirleme bakımından önemlidir.

Söz konusu yoğun ve en etkin çalışma alanına ait bu ölçüler,  her işçi ve işin özelliğine ve işçinin kullanacağı ekipmana(alet, eldiven, kask, emniyet ayakkabısı)göre ayarlanmalıdır. Vücudun hareketli organlarının uzunluklarının  şahıstan şahısa farklı olduğu gibi, aynı şahsın vücut ölçüleri de zamanla değişir.Bu farklılıkların istatistiki metodlarla belirtilmesi gerekir. Bir toplumun antropometrik karakteristiklerini belirleyebilmek için istatistiki yöntemlerle numune alma ve ölçme son derece önemlidir. Antropometrik değerlerin temel karakteristikleri şu şekilde belirlenir,

Toplumun antropometrik ölçüleri Gauss eğrisine göre dağılır. Böylece ele alınan her değerin, bu ortalama dağılım değerleri arasındaki yeri belirlenebilir. Vücut hareketli parçalarına ait çeşitli ölçüler arasında korelasyon katsayısı çok azdır. Bu sebeple örneğin vücudunun üst kısmının uzunluğu bilinene bir kimsenin genelde ayak, kol, baldır gibi diğer hareketli organlarının boyu  da hesaplanabilir. Bütün vücut ölçümleri tam tamına ortalamalara uyan bir insan mevcut değildir. Değişikliğin bazı nedenleri şunlardır;

Ø      Yaş; İnsan vücudu 20-25 yaşına kadar gelişmesini sürdürür. 35 yaşından itibaren omurgadaki deformasyon e eğilmeler sebebiyle boy kısalmaya başlar.

Ø      Cinsiyet; Kızlarda gelişim erkeklere nazaran daha erken yaşta başlar fakat kısa sürer. Ergin yaşta erkeklerin boyu, toplam nüfusta kadınların boy ortalamasına  nazaran 12 cm daha uzundur.

Ø      Coğrafi farklılıklar; İsveçlilerin boy ortalaması Japonlara nazaran genelde 12 cm daha uzundur.

Ø      Sosyal ortam; Bir çok ülkede düz işçiler ile aynı yaştaki talebe grupları arasındaki boy farkı talebeler lehine 6-7 cm daha uzundur.

 

Refah durumu; Gelişmiş zengin toplumlarda ortalama boyun her 15 senede 1 cm arttığı tespit edilmiştir.

 

3.3.       ÇALIŞMA ŞEKLİNİN BELİRLENMESİ VE DÜZENLENMESİ

Genellikle işler, ayakta ve oturarak yapılmaktadır. Yoğun vücut el kol hareketi isteyen işler ayakta yapılmakta, buna karşın sakin bir el hareketi isteyen işler veya kontrol işleri oturarak yapılır. Fizyolojik ola­rak oturmak ayakta durmaya tercih edilmelidir.

3.3.1.      Ayakta  Durarak  Yapılan  Çalışma

Mümkün olduğunca, kullanıcıların alışılagelmiş sık sık ve kısa süreli işleri ayakta durarak yapacakları esas alınarak tasarım yapılır. Ayakta duran bir kullanıcının çalışma alanı oturanınki kadar sınırlı de­ğildir. Çünkü ayakta duran kullanıcı her yöne dönebilir ve daha rahat ve çok durum değiştirebilir. Kullanıcılar görevi yaparken fazla serbest de­ğillerse oturarak veya  ayakta-oturarak çalışma yerleri tasarımlanabilir. Kullanıcının arada sırada baktıkları veya ayarladıkları bir alet yüksekliği uygun olmak şartıyla kullanıcının etrafında her han­gi bir yere yerleştirilebilir. Kullanıcının dikkatini tek bir yöne yoğunlaşması gerekmedikçe bu prensip uygulanmaz.

Ayakta durarak çalışma şeklinin bazı avantajları şunlardır.

Ø      Kullanıcının kolları daha çok kas kuvveti uygulayabilir ve daha geniş hareketler yapabilir.

Ø      Ayaktaki kullanıcı, oturan kullanıcının görüş alanına girmeyen malzemeyi görebilir ve kullanabilir.

Ø      Kullanıcı yorgunluk ve uyuşmayı azaltmak için durumunu değiş­tirebilir. Ayakta yapılan bir çok iş oturarak dayanılabilir.

Ø      Ayaktaki kullanıcı daha küçük boşluklara ihtiyaç duyar. Yer tasarrufu sağlar.

Ø      Ayakta durarak yapılan işlerde, çalışma yüksekliğinin ayarlanma­sı, kısa boylu ve uzun boylu insanlar dikkate alındığında zorluk gösterir.

Ayakta durarak yapılan işlerde şu rahatsızlıklar görülebilir;


 

Ø      Varis hastalığı.

Ø      Damar iltihaplanmaları,

Ø      Eğri bacaklılık,

Ø      Vücut duruş hataları ortaya çıkar.


 

3.3.2.      Oturarak Çalışma

Oturarak yapılan işlerde, “çalışma yüksekliği”, “oturak yüksekliği” ve “çalışma alanı” çalışma sırasında rahatlık ve yorulmayı önleme bakı­mından önem taşımaktadır.

Çalışma yüksekliği, işin türüne göre değişiklik gösterir. Ayrıca ba­kış açısı ve göz uzaklığı da önemlidir. Çalışma yüksekliği, çalışma masası yüksekliği ile aynı değildir. Çalışılan obje, çalışma masası üzerinde bulunacağından, çalışma masası yüksekliği daha alçaktır. Çalışma yüksekliği, oturarak yapılan işlerde o­turaktan itibaren, ayakta yapılan işlerde ise tabandan itibaren ölçülür. Ayakların da kullanıldığı çalışma yerlerinde, ayakların serbest hareket edebilmesi bakımından bu ölçülerin önemi büyüktür. Oturma yeri tasarımında esas amaç personelin rahatça çalışabile­ceği vücut dengesini sağlamaktır. Bu şekilde boyun, omuz ve sırt ağrıları önle­nebilir.

Kullanıcı oturma yerini bir oturuşta bir saatten fazla kullanacaksa sandalyelere minder konulmalıdır. Fasılalı oturmalar için mindersiz ta­bureler veya sıralar yeterlidir.

Sürekli olarak kullanılacak aygıtların düzenlenmesinde kollar doğal ve rahat bir biçimde omuzlardan sarkmalı, dirseklerse çalışma yüzeyi ile tatmin edici bir bağlantıda olmalıdır.

Oturma yerlerinin kol dayama yerleri bulunmalıdır. Böylece dir­sekler üst vücut ağırlığını destekler. Kol dayama yerlerinin altları kalça ve uyluklara yer bırakacak şekilde açık olmalıdır. Kol dayama yerleri kullanıcının bazı görevleri için gerektiğinde             çıkarılabilir olmalı­dır. Kullanıcıların 460 mm’ den yüksek sandalyelerde çok uzun süre veya 760 mm’ den geniş çalışma yüzeylerinde çalışmaları gerekiyorsa, ayak dayama yerleri bulunmalıdır.

Oturarak yapılan işlerde ise şu rahatsızlıklarla karşılaşılabilir;


 

Ø      Kalp ve nefes şikayetleri,

Ø      Mide hastalıkları,

Ø      Sırt ağrıları,

Ø      Omuz şikayetleri,

Ø      Bacaklarda kan hareketi kusurları ortaya çıkar.


 

Gerek ayakta, gerek oturarak yapılan işlerde vücudun çeşitli za­rarlardan korunması için devamlı oturmak veya devamlı ayakta durmak yerine zaman zaman ikisi arasında değiştirme yoluna gidilmelidir.

 4.         FİZİKİ ÇEVRE ŞARTLARI

İnsan, ısı, ses, ışık ve titreşim gibi değişiklikleri ölçülebilen fiziki çevre şartları içinde yaşar ve çalışır.

Fiziki çevre şartları belirli sınırlar içinde kaldığı sürece insan bünyesi ona uyum sağlar, bu sebeple ergonomist iş sağlığı açısından “işitme organlarını sağırlaştıran ses yoğunluğu, mevzii ya da genel rahatsızlık yaratan sıcak ...” gibi tehlikeli olan bazı sınırları belirlemek zorundadır. Söz konusu çevre şartları insanla iş arasındaki ilişkiyi doğrudan etkiler. Örneğin ani bir gürültü işitme organını sakatlamasa dahi insanı daha yorgun hale sokar. Bu nedenle ergonomist yapılan işin özelliğine göre çevre şartlarını optimal sınırlar içinde tutmaya çaba sarf etmelidir.

Diğer taraftan fiziki çevre şartları çalışan işçiye yaptığı iş hakkında bazı gerekli bilgiler sağlanmasına da yardımcı olur., örneğin anormal bir ısı ya da ses, makinaların çalışma durumu hakkında işçiyi uyarır., değişik bir aydınlatma düzeyi bir işin detaylarının görülmesine gizlenmesine ya da deformasyonuna sebebiyet verir.

4.1.       ISI ORTAMI

İş hayatında işin gereği olarak çok önemli ısı şartlarına maruz kalan pek çok iş yeri mevcuttur. Dışarıda (açıkta) çalışma, çok sıcak veya soğuk coğrafi kuşaklardaki (kutuplar veya ekvator)  işler, ısı düzenlenmesi olmayan ya da işin gereği (soğuk hava deposu veya ocak karşısında çalışma)  aşırı ısı şartlarında çalışma zorunluluğu gibi olaylara her zaman rastlanmaktadır. Çevre şartları çalışan insan üzerinde çok önemli etkiler yaratır. Bu noktada ergonomist için yapılması gereken iki önemli iş vardır. Birincisi tolerans sınırlarını belirlemek ve onu geçmemek, ikincisi ise  iş yeri konfor şartları diğer bir ifade ile rahat çalışma şartlarını düzenlemektir.

4.1.1.      İş Yerinin Isı Ayar Düzeni

Isı alışverişi:   İnsan organizması ısı üretir ve bunun belirli bir düzeyde kalması için çaba sarf eder, bu nedenle işçi işyeri çevre şartları ile devamlı ısı alış verişi içinde bulunur. Isı alış verişi ve ısı düzenlenmesi aşağıdaki dört şekilde olur.

Ø      Doğrudan temas yoluyla; vücut çevresi ile devamlı temas halindedir. Elbiseler, ayakkabılar, aletler, kullanılan malzemeler temas yoluyla ısı alışverişini etkiler,

Ø      Konveksiyon yoluyla; vücut kendini çevreleyen hareket halindeki hava ile temas halindedir.  Serbest hava ya da cilt üstünde veya cilt ile elbise arasında kalan hava tabakası, konveksiyon yolu ile ısı alışverişini etkiler.

Ø      Hava yoluyla; Bu tür ısı transferi elektro manyetik radyasyon yolu ile olur. Her insan vücudu bu şekilde enerji alır ve enerji yayınlar. İnsan cildi enfraruj ışınlar yoluyla büyük oranda enerji alışverişinde bulunur.

Ø      Buharlaşma yoluyla; terleme sırsında hasıl olan buharlaşan bir miktar enerjiyi  beraberinde götürür. “580 kcal/1 buharlaşma” sıvı halde görülen akan ter pratik olarak önemli bir ısı kaybına sebep olmaz., ısı alışverişini arttıran asıl sebep buharlaşan terdir.

Vücut ısı düzen sistemi:    İnsan organizması sahip olduğu doğal bir ısı düzen sistemi sayesinde, çevre şartlarının bazı sınırlar arasında değişmesi karşısında, kendi ısı üretimini düzenler bu suretle bünyemiz ve sinir sistemi merkezlerinde sabit bir ısı düzeyinin korunması sağlanmış olur. Duyu organlarımız yoluyla ciltten alınan “sıcak, soğuk” uyarıları sonucu büyük bir ihtimalle beyindeki bir hypothalamiqoue merkez harekete geçerek organizmayı yönlendirir, gerek enerji üretimini arttırarak gerek önemli kayıpları azaltarak ya da kayıplarını dengeleyerek normal vücut ısısını sabit tutmaya çalışır.

Soğuk ortamda organizma, deri altındaki kılcal damarları daraltıp ısı kaybı azaltılır, cildin ısısı 28 dereceye kadar iner, diğer taraftan gerek iradi ve gerekse refleksler halinde çoğalan titreme kas hareketleri ile vücut enerji üretmeye çalışır.

Sıcak ortamda ise aksine kılcal damarlar genişler cilt yüzeyine doğru kan akımı olur., çevre ile ısı alışverişi artar., terlemenin de yardımı ile vücut ısısı normale döner.

Ilık ortamda çevre il vücut ısısı arasındaki denge, kılcal damarların basit hareketleri ile büyük bir güç sarf edilmesi sağlanır.

Fiziki çalışma organizmanın ısı üretimini arttırır.  Sıcak ortamda vücudun kaybı çok sınırlıdır. Bu durumda organizma çalışan kaslara ve cilt yüzeyine yakın kısımlara daha çok kan sevk ederek ısıyı düşürmeye çalışır. Sıcak ortamda kalp ve dolaşım sistemi hemen devreye girerek faaliyetini arttırır. Terleme yoluyla  da fazla ısı atılmaya çalışılır. Terleme çevre ısısına, çevre rutubet derecesine ve hava cereyan hızına bağlıdır.

Kısaca, sıcak ortamda çalışma durumunda kalp atışları ve vücuda pompalanan kan miktarı artar, terleme artar dolayısıyla kilo kaybı meydana gelir. Vücutta tuz kaybı olur, artan ısı şartları cildi olduğu kadar vücut iç organlarını ve merkezi sinir sistemini de olumsuz etkiler.

Uzun süre sıcak ortamda yapılan çalışma sonunda adali gücü azalır, iş randımanı düşer, zihni faaliyet bozulur, iradi hareketler yavaşlar, dikkat azalır, karar verme süresi uzar.

İnsan için kabul edilen tehlikeli olmaya ısı sınırları genelde her kişinin sağlık durumuna, yaşına ve çevreye uyum sağlayabilme özelliğine bağlıdır. Söz konusu sınırlar aşıldığında işçi “ısı çarpması” tehlikesine maruz kalır.

Ergonomi Nedir? -3

Kategori: Ergonomi

 4.1.2.      Ölçümler

Fiziki parametrelerin saptanması, aşırı iş yükünün çalışan kişi üzerinde etkilerini azaltmak ve işçilere normal bir çalışma ortamı sağlamak açısından önemlidir. Fizyolojik parametrelerin tespiti işçinin fiili yükünü hesaplamak ve sonuçlarının kontrolü içinde gereklidir.

Çevre ısısının ölçümü:     Şu parametrelerle belirlenir.

Ø      Kuru sıcaklık; klasik bir termometre ile ölçülebilir.

Ø      Nemli sıcaklık; hygrometres ve pscchrometreles ile ölçülebilir.

Ø      Ortam sıcaklığı; havadaki su buharının etkisi göz önünde bulundurulur.

Ø      Hava cereyan hızı; anemometrelerle tespit edilebilir.

Ø      Işıma sıcaklığı; ışıyan sıcaklık akımı dır ve steradiometre veya siyah küreli termometrelerle ölçülür.

Halen bazı işletmelerde iş yerinin çeşitli noktalarda değişik zamanlardaki ısı şartlarını izlemek için “ortam ısı şartlarını takip” kartlarından yararlanılmaktadır.

Isı etkisinin ölçümü:    Kalp atışlarının ölçümü ile hem fiziki ve hem de ısısal yükün ikisi birden belirlenebilir. Ölçümleri önce normal ısı şartlarında yaparak söz konusu iki olayı birbirinden ayırabiliriz. Isı şartlarına tahammül konusunda kişiden kişiye değişir görülen farklılık yaratan faktörler;

Ø      Yaş.

Ø      Cinsiyet; kadının küçük dolaşım sistemi ve iç organları, kan debisinin artışına kolay uyum sağlayamaz.

Ø      Sağlık durumu ve çevreye uyum sağlama; sağlıklı genç insanlarda ısı ortamına uyum sağlama toleransı fazladır. Bu uyum artan ter miktarı ile sağlanır. Erken terleme, uzun süre ve fazla ter atma, stok tuz miktarını gittikçe azaltır. Bunun sonucu olarak iç ısı ve kalp atışları yavaşlar vücut denge sağlamaya çalışır.

Kontrollü kısa süreli ve tekrarlanarak yapılan çalışmalarla ilk yirmi günde vücut ısı şartlarına, başta hızla ve giderek yavaşlayan bir tempo ile uyum sağlanır. Gerektiği gibi davranılmazsa uyum 4 hafta sonra durur.

4.1.3.      Korunma Yolları

Isısal şartlar değiştirilemiyorsa işe uygun bir düzen geliştirmek veya kişisel koruyucu malzeme kullanmak. Bu önlem; uygun bir hava sirkülasyonu sağlayarak ısıyı ayarlamak, sıcak malzeme ile temas halinde ısı geçirmeyen eldiven veya ayakkabı kullanmak şeklinde veya işi kısa dinlenmelerle yapmak veya ısı düzeni sağlanmış dinlenme salonlarından yararlanarak, iş yükü azaltılarak, iş yükü ve temposunu azaltarak, işçiye bol sulu gıda ve meşrubat vererek şeklinde olabilir.

Isısal şartlar değiştirilebiliyorsa, ısı kaynaklarını tecrit ederek veya mevcut durum uygun hale getirilerek, düzen sağlanır.

4.2.       GÜRÜLTÜ

Kulak yolu ile gelen rahatsız edici duygu yaratan belirli bileşenleri olmayan her akustik olaya “gürültü” denir.

Sanayi işletmelerinde, değişik tipte hızlı ve büyük makinaların kullanılması sonucu, gürültü en önemli çevre sorunlarından biri haline gelmiştir. 

Teknolojinin gelişmesi sonucu artan gürültü çalışanlar üzerinde birçok sakıncalar doğurmaktadır. İşgücünün fiziksel ve ruhsal sağlığını bozmakta, belli bir sınırı aşınca da kulakta onarılmaz hasarlara neden olmaktadır. Gürültü sonucu meydana gelen işitme kayıpları gittikçe artmaktadır. İşgücünün ruhsal ve fiziksel sağlığını bozan gürültü önemli öl­çüde işgücü verimini olumsuz kılmaktadır. Gürültü çağımızda artık sa­dece işyerlerinin değil, tüm toplumun sorunu haline gelmiştir. bu nedenle gürültüyü doğru bir biçimde ölçmeli, değerlendirmeli ve gerekli önlemler vakit geçirmeden alınmalıdır. .

4.2.1.      Gürültüye İlişkin Kavramlar

Ø      Sesin şiddeti : Sesi oluşturan titreşimlerin atmosferde yarattığı basınç, sesin şid­detini belirler. Ses şiddeti “desibel (dB)” ile ölçülür. Kulak 1000 Hz lik sesi ancak 0,00002 N/cm2 (0 desibel) basıncın üstünde duymaya başlar. Dayanabileceği en üst ses şiddeti ise 130 desibeldir. Bu durumda kulakta ağrı başlar. Gürültü 90 desibeli aşarsa sözle anlaşma imkanı kaybolur.

Ø      Frekans: Saniyedeki periyot sayısıdır. Frekans sesin tokluğunu veya tizliğini belirler. Frekans sesin tokluğunu veya tizliğini belirler. Al­çak frekanslı ses tok, yüksek frekanslı ses ise tiz sestir. Frekansın birimi “Hertz (Hz)” dir. Genç ve sağlıklı bir insan 16-20.000 Hz frekanslı sesleri duyar.

Ø      Oktav:  Birinin frekansı diğerinin iki katı olan iki titreşimin aralığıdır.

Ø      Fon:  Gürültünün öznel şiddetini ölçebilmek için kullanılan boyutsuz bir ölçü birimidir. Fon ölçüsü aynı şiddette (aynı basıncı yaratan) fakat fre­kansları değişik seslerin eş şiddetle algılanmaması olgusuna dayanmak­tadır. Fon değerleri teknik bir aletle ölçülemez. Bu değerler eğitilmiş göz­lemcilerin takdir ettikleri öznel ses şiddeti değerleridir.

Ø      Son:  Öznel şiddeti 40 fon olan bir sesin yüksekliği 1 son olarak kabul görmektedir.

Ø      dB(A): Kulak duyarlılığının frekansa göre değişkenlik göstermesi nede­niyle desibel değeri gürültünün insan kulağına olan etkisini ölçmekte yeterli olamamaktadır. Bu nedenle ses şiddetinin ölçü birimi olarak fre­kansa göre değerlendirilmiş olan dB(A) değerleri kullanılır. Ses ölçme ci­hazları ses şiddetini genellikle dB(A) türünden ölçerler.

1.2.2.       Gürültüyü Ölçme Ve Değerlendirme

Sesin şiddetini ölçmeye yarayan aygıtlara ses ölçer, ses düzeyi ölçe­nlere, sonometre denilmektedir. Ses ölçer sesin şiddetini desibel olarak ölçer. Genellikle ses ölçerlerde A, B ve 0 olmak üzere üç filtre mevcut olup sesin şiddetinin insan kulağı tarafından algılandığı gibi ölçülmesini sağlarlar. A filtresi kulak duyumuna en yakın karşılığı verdiği için, gürültünün ki­şiye etkisi araştırılırken çoğunlukla A konumunda dB (A) birimiyle öl­çüm yapılır.

Gürültünün dB türünden şiddetinin ölçülmesi gürültünün zararlı etkilerini ortaya koymak için yeterli olmayabilir. Kulak en fazla 1000. 6000 Hz arasındaki frekanslarda duyarlıdır. Bu nedenle frekans analiz­leri yapılarak, gürültünün şiddeti yanında frekans değeri de bilinmelidir. Bir işyerinde gürültüyü ölçmek için işyerinin birçok yerinde en az bir hafta ölçüm yapmak gereklidir.

4.2.3.      Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkisi

Aşırı gürültü verilen dikkati azaltmakta, sinirliliğe yol açmak­ta, anlaşma olanaklarını kısıtlamakta, kişiler arasındaki iliş­kiler üzerinde olumsuz sonuç doğurmakta ve işitme duygusunun azalma­sına kadar gidebilmektedir.

Ayrıca gürültülü ortamda çalışmalarını zamanla konsantrasyon, dikkat ve reaksiyon kapasitesi zayıflar, bunun sonucu olarak çeşitli fonk­1siyonel bozukluklar (yorgunluk, uyku bozuklukları baş ağrıları, dolaşım semptomları gibi) ortaya çıkar.

İşitme ile diğer duyu organları, sinir sistemleri ve duyu merkezleri arasında çok çeşitli etkileşimler vardır. Ani gürültüde refleks halinde kafa sese doğru döner, gözler o tarafa yönelir uykudan sıçrama halinde kalkılır, vb.

Bir takım yöneticilerin sandığı ve savunduğu gibi gürültüyü alış­mak kolay değildir. Kaldı ki gürültüye alışılsa bile yan etkilerinden kur­tulma olasılığı hemen hemen yoktur.

Makinalaşmanın yoğunlaşması nedeniyle giderek artan gürültü ve çoğu kez onunla birlikte gelen titreşimin olumsuz etkileri sadece fizyolo­jik nitelik taşımaz. İş görenin sinir sistemi ve ruhsal yapısı üzerinde izle­ri çok zor silinebilecek etkilerde yaratır. Gürültüyü zararlı etkileri açısından şu aralıklarda incelemek ola­naklıdır:

Ø      30-65 dB(A) gürültü aralığı:   Kişinin gürültünün kaynağı ile olan ilişkisi, yaptığı iş, ruhsal ve fi­ziksel durumu bu şiddetteki gürültüde rahatsız olup olmayacağım belirl­eyen faktörlerdir.

Ø      65-90 dB(A) gürültü aralığı:  Psişik reaksiyonların yanında dolaşım bozuklukları da bu gürültü düzeyinde söz konusudur. Bunlar kişinin gürültüden etkilenme derece­sinden ve gürültüye olan alışmışlıktan  bağımsız olarak oluşur.

Ø      90-120 dB(A) gürültü aralığı:   Bu şiddetteki bir gürültü uzun sürerse kulakta kalıcı sağırlığa ne­den olabilir. Etkisi belki günler sonra ortadan kalkar.

Ø      120 dB(Al) üstü:   Bu düzeyde kısa bir süre için bile duyma duyusu hasara uğrayabi­lir.

Artan gürültü düzeyi beceri gerektiren el işleri ve düşünsel çalış­malarda, dikkatin toplanamaması nedeniyle başarı yüzdesi düşürmek­tedir.

Uygulamada bedensel işlerde 80 desibeli geçen ses ortamında iş gücü verimi düşer. Genel olarak çeşitli işlerde üst sınır olarak şu değerler geçerlidir;

Ø      Sürekli ve yoğun zihinsel çalışma gerektiren işlerde 50 desibel

Ø      Büro ve benzeri işlerde 70 desibel,

Ø      Diğer ve bedensel işlerde 90 desibel.

Gürültü geçici kulak yorgunluğuna ve sağırlığa neden olur. Yoğun ve yüksek frekanslı net sesle, aniden patlama şeklinde oluşan ve uzun süren sesler tehlikelidir. İleri yaşlarda bu risk daha da artar.  Tek bir tondan oluşan gürültü,  çeşitli tonları kapsayanlardan daha çok rahatsızlık verir. Kısa aralıklarla oluşan gürültü, sürekli gürültüden daha çok rahatsızlık verir. Gürültü sessiz ortamlarda daha etkilidir.

4.2.4.      Gürültülerin İş Üzerindeki Etkisi

Endüstride gürültü pek çok açıdan önemli bir sorun olmaktadır. Öncelikle gürültü ortalama iş gücünü, çalışma verimliliğini azaltıcı et­kide bulunur. Gürültü arttıkça dikkatin toplanması zorlaşmakta, beceri isteyen el işlerinde ve düşünsel çalışmada verimlilik düşmektedir. Verimli bir ça­lışmanın olabilmesi için;

Ø      Devamlı dikkat isteyen el işlerinde,

Ø      Göstergelerdeki işaretlerin az belirli ve sinyallerin sık verildiği gözetleme işlerinde,

Ø      Çabukluk gereken işlerde,

Ø      Düşüncenin ve dikkatin bir noktada toplanması gereken zihinsel işlerde, gürültünün iş verimine olumsuz etkisi yanında, iş kazaları yönün­den de önemi büyüktür.

Gürültüler devamlı kapsamlı zihinsel çalışmaları engeller. Konuşma gibi anlamlı gürültüler basit işlerdeki monotonluğu azaltır denebilir ise de kompleks zihinsel yoğun çalışmaları olumsuz şekilde etkiler.

Ayrıca gürültü iş emniyeti açısından şöyle bir önem teşkil eder;  bir makinanın çıkaracağı anormal ses veya sesli ikaz işaretlerinin duyulmaması özellikle iş güvenliği açısından çok önemlidir.

4.2.5.       Gürültünün Azaltılması Veya Önlenmesi

Gürültü ve titreşimin olumsuz etkilerini gidermek, hiç değilse azaltmak için bir dizi önlemler önerilmekte ve uygulanmaktadır. Örne­ğin, duvar ve ekranların örülmesi, yankının önlenmesi, gürültü kaynak­ları arasına küçük levhalar ya da kalın keçe konularak titreşimin sınır­landırılması, kulaklara tampon yerleştirilmesi, kulak koruyucu kaskları kullanılması gibi. Gürültüye karşı alınabilecek tedbirleri şöyle sıralayabiliriz.

Ø      Gürültünün oluşması engellenmelidir.

Ø      Tasarım aşamalarında ses emici iç kaplamaların kullanılmasına malzemelerin seçiminde bu etmenin de düşünülmesine çalışılmalıdır.

Ø      Etkili periyodik bakım programları sonucu eskiyen bakımsız makinalardaki gürültü de azaltılabilir.

Ø      İşin yapım yöntemi için şartlar uygun olduğu takdirde daha az gü­rültülü yöntemler seçilmeye çalışılmalıdır.

Ø      Makinaya teçhizatın yerleştirildiği düzlem, gürültü ve titreşimi azaltacak biçimde düzenlenmeye çalışılmalıdır.    

Ø      Gürültünün yayılması önlenmelidir

Ø      Gürültülü kaynaklar mümkün olduğu kadar işyerinin uzağında ta­sarlanmalıdır.

Ø      Bunların yerleştirileceği binaların tavan ve döşemeleri ses geçirmeyen malzeme ile kaplanırsa, gürültüyle mücadele konusunda önemli bir adım atılmış olur.

Ø      Ses emici akustik tuğla ve sıvalar, cam pa­mukları yüksek frekanslı sesleri emer.

Ø      Gürültünün kulağa gelmesi önlenmelidir

Ø      Gürültünün kişisel koruyucu önlemlerle kulağı rahatsız etmesi ön­lenmeye çalışılmalıdır. Gürültülü yerlerde çalışanlar mutlaka kulak ko­ruyucuları kullanmalıdır.

Ø      Kullanmayı ihmal veya ret edenler mutlaka uyarılmalıdır. İyi bir kulak koruyucusu gürültüyü 25-40 dB’ e indirebil­mektedir.

Ø      Gürültüyle savaşta öznel duyarlılık sön derece önemlidir. Gürül­tüye duyarlı kişiler gürültülü yerlerde çalıştırılmamalıdır. Mümkünse çok gürültülü yerlerde doğuştan sağır elemanların çalışması sağlanmalı­dır. Bu aynı zamanda işyerlerinde belli alanda sakat çalıştırma yasasına uymaktadır.

Ø       Ayrıca gürültülü yerlerde çalışanlara düzenli kontrollerden geçirilip duyma eksikliği gözlenenler, tekrar gürültülü yerlerde çalıştırıl­mamalıdır.

Ø      Tüm bu önlemler alınamıyor ve sonuç olumsuz ise, çalışma süresi mümkün olduğu kadar kısa tutulmalı, yeterli dinlenme aralıkları ve­rilmeli işçiler değişimli olarak çalıştırılmalıdır

4.3.       AYDINLATMA

Işık, gözün duyarlı olduğu elektro manyetik titreşimlerin bir parçasıdır. Diğer bir ifade iler ışık enerji paçacıklarının dalgalı yayılma olayıdır. Endüstri tesislerindeki aydınlatmalar, yapılan işin cinsine, çalışılan alanın büyüklüğüne, yerleşme düzenine ve tavan yüksekliğine  göre farklılıklar gösterir. İstenilen aydınlatma kriterini sağlayan çözümlerden en ekonomik olanı tercih edilir.  Ekonomiklik analizinde sadece tesis masrafı değil, işletme ve bakım masrafları da göz önüne alınmalıdır.  Yaratılan kaliteli aydınlatma ile üretimin maksimum, iş kazalarının ise minimum olması amaçlanır.

İş türüne veya bazı endüstri kollarında önerilecek aydınlatma şid­detleri için aydınlatmayı belirleyecek birimlere ihtiyaç vardır. Kandela ,  ışık şiddeti birimi; lümen ışık akısı birimi; lüks aydınlatma birimidir. Ayrıca,  ışık gücü, ışık verimi, aydınlatma gücü, kontrastlık, görünüm açısı,  bakma süresi,  zeminin ışıklılığı, zeminin yapısı gibi verilere de ihtiyaç vardır.

İyi bir aydınlatma ile birçok gereksinmeye yanıt verirken genel ol­arak gereksinmelerden birine öncelik verilir. Hiç kuşku yok ki çalışma yerinin yeterince ışıklandırılması ile işin kolaylıkla yapılması verimlilik arasında yakın bir ilişki vardır. İyi aydınlatma iş başarımını arttırırken, kötü aydınlatma göz yor­gunluğuna neden olarak iş başarımını önemli ölçüde düşürür. Özellikle iyi görmenin önemli olduğu, ince işlerin uzunca süre yapıldığı işyerle­rinde görme konforuna özen vermek ve bu konforu sağlayacak tüm ay­dınlatma ilkelerini gerçekleştirmek yararlı olur.

4.3.1.      İyi Bir Aydınlatmadan İstenen Özellikler

Işığın miktarı ve kalitesi görüşü çok etkiler; bunun için ince, hassas, hızlı, devamlı işlerde ışık verimli bir üretimin temel unsurudur. İşyerlerinde iyi bir aydınlatmanın işyeri üzerine etkisi büyüktür. Aydınlatma sistemlerinde şu özelliklere dikkat etmek gerektirir.

Ø      Aydınlatma şiddeti  yeterli olmalı,

Ø      Aydınlatma bütün alana eşit yayılmalı,

Ø      Işık yönü ve gölgelemeye dikkat edilmeli,

Ø      Işık yansımalarından kaçınmalı (göz kamaşması),

Ø      Kullanılan ışığın niteliği uygun olmalı,

Ø      Aydınlatma sabit olmalı (Titreşim ve parlaklık değişmeleri engel­lenmeli).

Ø      İş yerlerinde uygun renkler seçilmelik yansıma ve psikolojik et­ki),

Yeterli aydınlatma düzeyi işin türüne göre değişir. Çeşitli işlere göre aydınlatma şiddeti; depolama ambalaj için 70-100lüx ; kalite ve renk kontrol için 2000lüx; mekanik atölyelerde kaba işler için 100lüx; ortalama işler için 200-300; ince işler ve küçük parça rektifiyeleri için 300-500lüx; parça kontrolü için 500-200lüx; basın işleri için 150-300lüx; laboratuar için 300lüx; dikimevlerinde açık renk dikiş için 200-300lüx; koyu renk dikiş için 300-1000lüx; bürolarda koridor, bekleme salonu ve lavabolar için 70lüx; arşiv, büro için 150lüx; elektrik hesap yapılan yerlerde 300lüx olarak; demir işlerinde, büyük parçalar için 70lüx; orta ve küçük parçalar için 100lüx olarak, vb. belirlenmiştir.

Aydınlatma şiddetini belirleyen etmenler arasında çalışanın yaşı da önemlidir.

4.3.2.      Aydınlatma Sistemleri

Endüstri tesislerinde üç tip aydınlatma sistemi kullanılır. Bunlar; genel aydınlatma, çalışma düzlemlerinde yoğunlaştırılmış lokalize aydınlatma, lokal aydınlatmadır.

4.3.2.1.     Genel aydınlatma

Tüm çalışma alanında makine ve bantların yerleşim konumlarına bakılmaksızın belli bir düzgünlük derecesi sağlanarak yapılan aydınlatmadır. Işık kaynaklarının ve armatürlerin seçimi olası montaj yüksekliklerine göre değişir.  

Montaj yüksekliği 2,5-3 m ise;

Ofis tipli bu tür binaların tavanları genelde düz ve beyazdır. Tavanlar ışığın hacim içinde daha iyi yayılmasını sağlayarak aydınlatmaya katkıda bulunan elemanlardır. Bu tür binalarda en iyi çözüm flüoresan lambalı aydınlatmadır. Armatürler tavan eşit aralıklı bantlar veya kareler halinde yerleştirilebilir.

Montaj yüksekliği 3-4 m ise;

Yine flüoresan lambalı ve reflektörlü armatürlerin kullanılması en iyi çözümdür. Armatürler genellikle pencerelere ve çalışanların bakış doğrultularına paralel, çalışma bantları ve makine sırlarına dik olarak uzanan sürekli veya eşit aralıklarla kesintili bantlar şeklinde yerleştirilirler. İyi ekranlanmış armatürler bakış doğrultusuna dik olarak da yerleştirilebilirler. Ekranlı armatürler düşük verimi ve temizlik sorunları düşünüldüğünde il düzenin tercih edilmesi doğrudur. Çalışma alanlarının yer değiştirme olasılığı olan hacimlerde armatürlerin kolayca hareket edebilecekleri raylı sistemlere monte edilmesi önerilir.

Montaj yüksekliği 4-7 m ise;

Genelde tavanlarda düz veya testere diş şeklinde ya da duvarlarının en üst kısımlarında pencereler bulunmaktadır. Yapılan işin cinsine olursa olsun, gündüz saatlerinde bile doğal aydınlatma yeterli olmamakta yapay aydınlatmaya ihtiyaç duyulmaktadır. 6m’ den  alçak montaj yüksekliklerinde tavana veya çatı konstrüksiyonuna monte edilmiş ya da birkaç metrelik askı çubukları ile asılmış flüoresan lambalı ve reflektörlü armatürler pencerelere dik veya paralel uzanan sıralar şeklinde yerleştirilmelidir. Gün ışığı seviyesinin yüksek olduğu yerlerde, gün ışığı kontrollü, ışık akısı ayarlanabilen yüksek frekanslı flüoresan lambalı aydınlatma ekonomik bir çözüm olmaktadır.

Montaj yüksekliği 6m.’yi aştığında ise;

Etkinlik faktörleri ve ekonomik ömürleri daha yüksek olan diğer deşarj lambalarının kullanılması işletme ve bakım giderlerinde önemli bir ekonomi sağlamaktadır.  Endüstri tesislerinde yüksek basınçlı cıva buharlı, rengi düzenlenmiş yüksek basınçlı sodyum buharlı ve metal halojen (halide) lambalar kullanılmaktadır. Seçim yapılırken ekonomiden önce yaratılan aydınlatmanın kalitesinin sağlanmasına çok dikkat edilmelidir. Renk ayırım özellikleri çok farklı olan bu ışık kaynakları hacimde yapılan  işin cinsine göre seçilmelidir. Örneğin boya renklerinin ayırt edilmesi gereken alanlarda mutlaka metal halojen lambalar kullanılmalıdır. Çok yükseğe monte edilen bu kompakt lambalar noktasal  kaynaklar oluşturduklarından, aydınlatmanın düzgünlüğünün sağlanmasına ve sert gölgelerin önlenmesine de ayrı bir özen gösterilmelidir. Bu ışık kaynakları reflektörlü high-bay diye adlandırılan armatürler içine yerleştirildikleri ve çok yükseğe monte edildikleri için görüş alanındaki kamaşma tehlikesi büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır. Söz konusu high-bay armatürler dar veya geniş açılı ışık dağılımına sahip olabilirler. Makinaların veya yüksek elemanların  sık bulunduğu alanlarda dar açılı armatürlerin kullanılması avantajlıdır. Diğer taraftan kontrol panelleri, stok rafları gibi açıkça görülmesi gereken büyük düşey çalışma düzlemlerinin bulunduğu alanlarda ise geniş açılı armatürlerin  kullanılması daha uygundur.

Montaj yüksekliği 7,0m’den fazla ise ;

Çok yüksek fabrika hacimlerinde armatürler tavana sıralar halinde yerleştirilir. Bakım çalışmaları nedeniyle armatürlerin monte edildikleri düzleme vinç veya benzeri cihazlarla ulaşılabilmelidir. İhtiyaca göre dar veya geniş açılı ışık dağılımına sahip olabilen bu armatürlerin içlerinde güçleri 400 W’ dan büyük olan yüksek ışık akılı deşarj lambaları kullanılmaktadır. Yüksek güçlü lambaların kullanılması her zaman daha ekonomik olmaktadır. Bu nedenle düzgünlük koşullarının sağlanabildiği en yüksek güçlü ışık kaynakları seçilmelidir.

Yüksek düşey düzlemlerde yüksek aydınlık düzeylerine ihtiyaç duyulduğunda ise, içlerinde 1 kW’ lık deşarj lambaları bulunan asimetrik ışık dağılımlı projektör tipli armatürlerin bu düzlemlere yönlendirilmesi daha uygun olmaktadır.

 
  bugün 3 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol